9 Şubat 2015 Pazartesi

In Vino Veritas





Aşk en çokta bittiğini sandığımız anlarda artçılarıyla dönecekti. Ve "In vino veritas"ın içinde kaybolup gidecekti. Çünkü aşk'ın kalkıp gelecek kadar cesareti yoktu. O okyanusları aşamamıştı ve sınıfta kalmıştı. Olmayan siluetlerin arasındaki hayali rekabetti onunkisi. Şimdilerde hangi ülkede yada hangi şehirdedir bilmem ama hep burada sanki, benimle ve hiç gitmemiş gibi..












30 Ocak'15 / Central Park - New York

Sonrası..




İlk önceleri hatırlamak için düşünmeniz gerekmez, her daim aklınızdadır, beyninde çakan şimşektir flashbackler. Bir kaç ay sonra bir on saniyenizi alır hatırlamak, sonrasında yıllar yılları kovaladıkça hatırlamanız için uzun uzun düşünmeniz gerekir. Artık ayrıntılar silinmistir ya da gerilere atılmıştır, pek de deşmek istemediğiniz. Ayaklarınızı yerden kesen olayları bile anımsamak gereksiz olmaya başlamıştır ve en gereksizleri de onlar olmuştur. Eski şefkat yerini umursamazlığa ve boş vermişliğe bırakmıştır. Başka başka alışkanlıklara saplanmanın eşiğinde uzunca kararsız kalmışsınızdır. 
"Unutmak için mi alışıyoruz, alışmak için mi unutuyoruz?" sorusunun bir cevabı olmadığını zor olsada fark etmişsinizdir. 
Sonrası iyilik, güzellik, sağlık..











26 Ocak'15 / New York
Fotoğraf: Aralik'13 / Santa Monica - Los Angeles

Kaçış!




Mesela kalbinin kırıldığı kadar uzaklara gidebilme düşüncesi, sonra unutacak kadar uzakları gerçekleştirmek, sonrasını bilmiyorum ya da bilmek istemiyorum ama ortadaki üçlemin daha kalabalıklaştığı ve karıştığı düzlemsiz bir düzene gitmek. Ne demiştik? Olmadığımız yerlerde nerelere savrulmuştuk, kim kizabilir ki şimdi kuş gibi havalanan yüreğimize. Pusulamız her daim boynumuzda, yolunu kaybedenleri takip edenlerdeniz ne de olsa. 
Ben zekiyim ukalalığını kenara bırakıp, büyük cümleleri aşıp iyice küçümsesek hayatımızı, yine "hiç" olsak.. 
Arkanı dön giyineceğim demek kadar anlamsız olan herşey.. 
Hiç birşey anlamadın degil mi? 
Bende..









10 Ocak'15 / New York

Hiç'..




Tao'ya göre zamanın başlangıcından beri hiç-lik vardi. Ve büyük bir şimsek çakması ile evrensel hiç-lik ikiye ayrıldı. Bundan sonraki ikilemden bize hangisi düştü bilmiyorum ama zıttı olmadan algılayamayacağımız bir dünyanın ortasında sıkışıp kaldık. 
Pusulalara başvuralım, belki yol gosterir dedik, "sessizlik" sonunda iyice kaybolduk.. 
Artık var-lık Yin'in içinde kapana kısılmış beyaz bir silulet..












2 Ocak'15 / New York

Yediler




Bir zamanlar da böyle değil miydi, tamamen habersizdik, hangi saatte uyurdum, ya sen hangi saatte uyanirdin? Yine yediler mi girdi aramıza, hem de yeni bir hayat arifesinde. 
Ahh nasılda güzel gülerdin, içim erirdi o günlerde, yine gülsen yine erir.. Rakı sonrası salaşlığı var hepimizde, halbuki daha fazlasıyız. Külden adam olamadık ama köşesindeyiz raslantının, mütemadiyen şaşırmaya hazır. 
Kaç kitap daha bitirsek yine en benlisinden, en gamzelisinden!..












7 Aralik'14 / New Jersey

Akdeniz



Denizleri severim, en çokta Akdeniz'i.. Çünkü Akdeniz'in yüz sürdüğü topraklar ve insanlar bir başkadır. Bu yüzdendir, rotam nereye giderse gitsin yine hep Akdeniz'(liy)e döner. Sırtına attığı bir çantayla değil, kaleminin karasıyla gezen; şarabının tonuyla göklerinin mavisini, kokusuyla havasının nemini ve tadıyla toprağını hisseden gezginlerdenim. Ve öyle severim ki kalemimim ve şarabımın değdiği yeri, güne Cava ile başlayacak kadar Penedès'li olabilirim mesela. Sonra Ebro nehrini takip eder Rioja'ya varabilirim, ne fark eder Alta, Alavesa veya Baja olmus, yedi farkli isimde (TintadeToro, TintadelPais, UlldeLlebre, Cencibel, Aragonêz, TintaRoriz) bir kadeh Tempranillo içmekdikten sonra Green Spain Galicia'da yeşil vadilere uzanip Albariño ile serinlerinlemeden geçtikten sonra.

Kaybolsam tamda ortalarinda bir yerlerde La Macha'ya düşer yolum. Ahhh Don Kişot sende mi buradaydın? Soluklan şöyle, yorulmusundur yel degirmenleriyle savaşmaktan, yolumuz uzun Toro, Ribera del Duero bizi bekler, hem daha güneye Jerez'e (Xérèz) kadar ineriz belki, bir Sherry yudumlamadan gitmek olmaz. 
Senin ülkende, benim gözümle ve toprağının şarabıyla her kedehim senindir..











2 Aralik'14 / New York

Şapkalar, Fularlar, Godot ve Ben..




Bu artcıların neye göre geldiğini ölçememekle beraber herkes gibi ucundan tutunup Godot'u beklemekteyim. Gelir mi bilinmez ama Don Giovanni'nin hemen cehennnemin köşesinde dediği gibi "Versa il vino. Eccelente Marzemino!" diye haykırarak bir kadehi daha doldurmaktayım. 
Beklemenin de böyle güzel bir tarafı var işte,  ikinci kadeh için hep bir bahane.. 
Şapkalarım mi? Onlar ayrılıklarım ve fularlarım, onlar yaslarım. Daha iki ay önce içine kelebek girmiş bir şapkayı Londra'ya uğurlamadık mı hem de bir hosçakal-sız, pek hoşça-kalmadık bu sebepten. 
Şapkalar böyledir işte, neyse ki Godot, ben ve fularlarım, en sadık dostlarım..











10 Kasım'14 / Hamptons - Long Island

O elmayi yeme Adem!




Bilmiyor musun, aşk her daim aşk, hatta bazen gerisi ve ötesi. Matematiği ve fiziği alt üst eden, kuramlar, teoriler ve kanunların yegane düşmanı. Abaküsün kaçıncı boncuğu ve hangi rengi olduğunuza aldırmadan "ohhh ne guzelde savurdu, hissettin mi artcıları" dedirten. 

Ne şanslı hiç bilmeyenler, hiç bilmeyecek olanlar, bilenler hep bir beklemede kalacaklar.. Demedim mi sana "O elmayı yeme Adem!" diye…









9 Kasım'14 / New York